TA Nedir?
Ben OK’im, Sen OK’sin
Transaksiyonel analizin ilgi çeken yanı; bugün kim olduğunuzu, diğer insanlarla nasıl ve hangi yollarla ilişki kurduğunuzu anlamanıza yardımcı olan kolay ve anlaşılır bir model olmasıdır.
Transaksiyonel Analiz, insanların davranışlarıyla kişiliklerini nasıl ortaya koyduklarını, psikolojik yapılarını anlatarak iletişim şekillerini, birbirleriyle ilişki kurma biçimlerini, etkileşimlerini analiz eden bir iletişim kuramıdır.
TA kuramı, temel kavramları arasında “hayat pozisyonunu” kendimize, başkalarına ve yaşama karşı aldığımız tavır olarak belirler. Eğer bu pozisyon kendimize ve dünyaya olumlu bakışı içerirse, bir başka deyişle: ”Ben de iyiyim, yapabilirim, başarabilirim, diğerleri de, genel anlamda, iyidir, yapabilir ve başarabilirler” pozisyonu, hem kendimizle barışık olur hem de başkaları ile işbirliğine girebiliriz. Bu da ruh sağlığımız kadar verimliliğimizi ve üretkenliği arttırır. Dünyaya veya başkalarına olumlu baksa da kendini azımsayan kişi, edilgen ve mutsuz olur. Kendine güvenen ama başkalarının potansiyelini azımsayan kişi ise ya kimseye güvenmediği için herşeyi kendi yüklenir, yorgun düşer, ya da güvensizliğinden dostca ilişkiler geliştiremez. Kendisini beğenmeyen ve sevmeyen, aynı zamanda diğer insanlara ve yaşama olumsuz bakan kişi ise kendini çıkmazda görür, bu pozisyondan çıkamazsa ruh sağlığını da yaşamını da yitirebilir.
Transaksiyonel Analizin diğer bir alt kuramı ise canlılar arası “temas iletisi” veya “okşanma” ihtiyacıdır. Temel ihtiyaçlarımız arasında, fark edilmek, kabul görmek, sevilmek ve beğeni vardır. Çocuk eğitiminde anne babalar bunu yakından bilirler. Yeterince ilgi almayan veya ilgiyi paylaşmakta zorlanan çocuğa, yaramazlık yaparak ilgi çekmek istediğinde anne veya babasının, “bak şimdi seni okşamaya geliyorum” şeklindeki uyarısı çocuk için çarpık da olsa bir ilgi, bir “okşamadır.” Çünkü olumsuz bir ilgi bile ilgisizlikten daha çok doyurucudur.
En son araştırmalar iş yerinde motivasyonu etkileyen en önemli faktörün maaşlara yapılan zam değil, patronların çalışana gösterdiği ilgi ve “hatır sorma” olduğunu gösteriyor. Okullarda, öğrencinin okuma ve öğrenme zevkini kamçılayan ve uzun vadede hayat başarısını etkileyen faktörün ise sadece not başarısının ödüllendirilmesi değil onun gayretinin görülmesi olduğu biliniyor. Sadece not başarısına bağlı “okşanmış” çocuk endişeli ve güvensiz oluyor.
Gün içinde güzel bir söz, bir teşekkür, bir “günaydın” bile bir “okşama” olarak ruhumuzun tenine dokunurcasına bizi olumlu etkiliyor. O gün daha az gergin oluyoruz. Oysa kimsenin bizi farketmediği, güler yüzlerden yoksun bir çevrede bizim de ışığımız azalıyor.
Yine, çiftler arası mutluluğu, aile içi ilişkileri ve huzuru etkileyen en temel konu pozitif olmak ve iletişimdir” diyoruz. İletişim yollarını tıkayan, bizi en yakınlarımızdan uzaklaştıran iletişimsizlik nasıl önlenir, yeni ve işleyen iletişim kanalları nasıl kurulur? Kendimizi nasıl daha iyi duyururuz? Karşımızdakini nasıl daha iyi dinleriz? Birbirimizi nasıl daha iyi anlarız? Keşkeler yerine bugünü nasıl daha gerçekçi değerlendirir ve yaşarız? Bu ve benzer soruların yanıtlarını kişisel ve kurumsal gelişim süreçlerinde bulmak mümkün. Bu açıdan bakıldığında, psikoloji kuramları arasında Transaksiyonel Analiz, anlaşılabilir ve uygulanabilir bir kuram olarak karşımıza çıkıyor. Zamanı yapılandırma”, “drama üçgeni”, “bilinçdışı psikolojik oyunlar”, “yapısal ve işlevsel analiz”, “senaryo analizi” ve “yeniden karar alma” gibi kavram ve yaklaşımlar Transaksiyonel Analizin zengin içeriğinden belli başlı görüşleri içeriyor. Muriel James’in “Born to Win/Kazanmak için Doğarız” kitabı bu konuda Türkçe’ye çevirisi yapılmış kitaplar arasında.